10924,50%-1,34
42,21% 0,25
48,86% 0,30
5430,60% 0,78
9007,06% 0,59
Ortaçağlardan Kalma Fantastik Bir Diyar-ı Rum Masalı: Meczup Oğlan’ın Çıngırağı
Masallar ulusların yaşamında önemli bir yere sahiptir. Masallar her bölgede önem taşırlar. Masalları olmayan toplumlara rastlanılmaz bu dünyada. Burada anlatacağımız öyküde ilginç bir konuyu işlemektedir esasında.
Anlatması bizden anlaması sizden dostlar. Anlamayanlar mı? Onlar da baksın Diyar-ı Rum ‘da yazılmış tüm masal kitaplarına.
Zaman zaman içinde, kalbur zaman içinde Diyar-ı Rum’un şehirlerinden birinde bir meczup oğlan yaşarmış. Kendisini âlim sanıp, medreseye sokmadılar beni diye figan eder, ağlarmış. Arada sırada da oradan oraya zıplayıp, hoplarmış. Babası da benim oğlum niye meczup diye ağlarmış.
Meğerki ailecek meczupmuş bunlar. Ben yalancısıyım. Bana öyle anlattı Aksakallı Tarihçi Baba.
Bu âdem öyle bir âdemmiş ki âlim olduğuna kendisi bile inanmış. Hatta elindeki cımbızla kaplumbağa tutmağa çabalarmış. Bir de bu çocuğun çıngırağı varmış. Çalıp, hoplar, zıplarmış.
İlm-i kimya, İlm-i simya her neyse bu biçare âdemden sorulur sananlar da ona müracaat edip, çıngırağa uyup oynarmış.
Bu meczup bazen de kendisini koç sanıp. Ona buna tos atarmış. Adamcağızın biri bu toslardan birinden fena yara almış.
Bunun bir de manevi oğlan kardeşi varmış. O da kendisini Âlim-i Cihan sanırmış. Ağaç kabukları toplar ve bol da sinek avlarmış. Arada sırada da dereye düşer ve çıkamayınca da hep ağlarmış.
Bir de arada sırada ortaya çıkan bir arkadaşı varmış bu Meczup Oğlan’ın. Tembel mi tembelmiş bu oğlan. Bu nedenle Tembel Oğlan derlermiş ona.
Bu oğlanın manevi ağabeyleri de varmış. Bunların şöhreti cihanı sarmış. Birinin elinde dururmuş bir tencere. Diğerinin elindeyse görünürmüş küçük bir pencere.
Birisinin adı Tencere Cini, diğerininse Pencere Cini idi diye söylediler bu masalı anlatanlar bana.
Bu Tencere Cini hep kadıya gider. Tutunamayıp, kovulunca da ağlarmış.
Pencereliyi de bir vehim sarmış. Gökten kafasına taş düşecek diye figan eder, ağlarmış. Bunun için de uzak diyarlara seyahat edip, çare olsun diye oralardan taze soğan toplarmış.
Hülasa bir araya gelip teşkil etmişler bir meclis-i muganni. Her lahza her yerde işitilir olmuş garip ve lâin bir teganni.
Hezeyanı arttıkça lanet okuyormuş meczup oğlan durmadan tüm ulemaya. Hemen sarılıyormuş çıngırağına. Soruyormuş ‘ Çıngırak, çıngırak benden daha büyük bir âlim var mı bu dünya’da? ‘
Tembel Oğlan da yattığı yerden haykırırmış ona ‘ Ben senden daha büyüğüm, ama kalkıp da çıkamıyorum zamanında yola. Bunun için kalıyorum hep yaya. ‘
Meczup oğlan salladıkça çıngırağı, dalarmış hayallere. Kartal sanırmış kendisini. Konarmış dağdan dağa. Ama bir dala bile konamazmış esasında.
Koşarmış onun peşi sıra o koca tencereli. Yırtar açarmış bir ağaç biti tüm sır dolu perdeleri.
Böyle koşup giderken aylar güneşlerin peşi sıra, gelmiş o şehre lâin herifin biri. Sipsivriymiş şeytanın ona verdiği çatallı dili.
Meramını belirtmiş hemencecik orada. Meczup oğlan fırlamış hemen havaya. Takmış çatal dilliyi ardına. Çıkmışlar börtü böcek toplamaya. Meczup oğlanın elinde duruyormuş çıngırak, kardeşinde oklava. Pencere Cini de koşuyormuş artlarından koşabildiğince hızla. Tembel Oğlan mı? O uyuyormuş Öğlen Uykusu’nda.
Koyulmuş bu âdemler hemen yola. Vermişler Çatal Dilli ’ye de bolca para. Meğerki Çatal Dilli ’nin âdeti böyleymiş. Para almadan hiç çıkmazmış yola. Para almadan vermezmiş hiçbir yerde de mola.
Önlerinde duruyormuş bir koca kaya. Çatal dilli diyormuş ki ‘ Gidelim şimdi biz yaya ‘.
Meczup oğlan sallamış çıngırağı bakmış havaya.
‘ Ben yaptım her şeyi. Ben yarattım bunların hepsini. Benden sorulur buraların gerçeği .’ diye haykırmış ardı sıra.
Hemen o anda gökten bir taş düşmüş diğerlerinin değil, ama onun o koca kafasına. Ne çıngırak kalmış ne de o kafa. Dönüşmüşler hemen taşa.
Diğer kardeşini sorarsanız, O da saplanmış uzak bir bataklığa.
Tembel Oğlan daha kalkmamış. Uyuyormuş. Yolculuklar yapıyormuş o tatlı hayaller gördüğü, Âlemlere Hükmettiği derin rüyalar dünyasında.
Pencere Cini ’nin de korktuğu taş düşmüş kafasının ortasına. Hemen kaldırmışlar pencereyi de o civardaki müzede bulunan bir rafa.
Tencere de savrulmuş bir rüzgârla havaya. Tangırdayıp duruyormuş bu boş tencere rüzgârla savrulurken havada.
Ama yere düştükten sonra tencereyi alıp koymuşlar hamur karıştırmak için küçük bir pastacı dükkânına.
Çatal Dilli ’ye mi ne olmuş. O hala geziyormuş kendi öküz arabasıyla orada burada. Köyden köye dolaşarak, haykırıyormuş : ‘ Para verin bana. Para verin bana. Ben gidiyorum börtü böcek toplamaya. ‘
Velhasıl ne tencere kalmış ne de pencere Diyar-ı Rum’da. Dağılmış tabii ki o lâin Meclis-i Muganni de bir anda. Hepsi dönüşmüşler taşa.
Bu taşlar da savrulmuşlar çıkan fırtınayla oraya buraya. Düşmüşler onların peşinden koşanların kafalarının ortasına.
Bu masalı bana anlatan aksakallı Tarihçi Baba.
Kıssadan hisse, siz siz olun, uymayın, aldanmayın meczup oğlanlara.