VATAN ŞAİRİ, İSTİKLAL ŞAİRİ, İSLAM ŞAİRİ, MİLLET ŞAİRİ MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANARKEN

			 VATAN ŞAİRİ, İSTİKLAL ŞAİRİ, İSLAM ŞAİRİ, MİLLET ŞAİRİ MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANARKEN

Yeni yılda gazetemiz için yaptığımız ilk röportaj için öyle bir konu seçelim ki; hayatın koşuşturmasında unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi yüreğimizi titreten dizelerde yeniden yaşayalım istedim. İstedim ki yüreğimizi titret

VATAN ŞAİRİ, İSTİKLAL ŞAİRİ, İSLAM ŞAİRİ, MİLLET ŞAİRİ MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANARKEN

Yeni yılda gazetemiz için yaptığımız ilk röportaj için öyle bir konu seçelim ki; hayatın koşuşturmasında unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi yüreğimizi titreten dizelerde yeniden yaşayalım istedim. İstedim ki yüreğimizi titretecek ne varsa söyleyeni; bize söyleyecek kim varsa söylensin… Kendimi bildim bileli söz konusu yürek titretecek sözler olunca aklıma ilk gelen şey İstiklal Marşımız olmuştur… Tabii ki birde yüreğinden kopup gelen her söze ruhunu katan M.Akif Ersoy. Hal böyle olunca; geçtiğimiz yıl ölümünün 75. yılında çeşitli etkinliklerle bütün yurdumuzda andığımız vatan şairi için söyleyecek çok sözü olan Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN hocamın kapısını çaldım. Sağ olsun bizi kırmadı ve gönül telimizi titreten muhteşem bir sohbette unutmaya yüz tuttuğumuz değerlere; büyük fikir, dâvâ ve çile adamı, aynı zamanda vatan şairi, M.Akif Ersoy’un baktığı pencereden bakmamızı sağladı…

 Hamza YASA: Hocam, Malumunuz, geride bıraktığımız 2011 yılı merhum Âkif'in 75 ölüm yıldönümüydü… Vatan şairimizi bütün yurt çapında çeşitli etkinliklerle andık. Bu büyük şairi rahmet ve minnetle anarken, muradımız, onun hakkında sizinle birkaç söz etmek...

Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Söz Âkif’ten açılınca neler söylenmez ki ... İstiklâl Marşı’mızın şâiri,”Safahat” adlı millî destanın nazımı, iman ve ahlak kahramanı, Millî Mücadele’nin manevî mimarı, şahsiyet abidesi, büyük fikir, dâvâ ve çile adamı, sadece İstiklâl şâiri değil, aynı zamanda vatan şâiri, ama hepsinin zirvesinde büyük İslam şairi ... İşte Mehmet Akif Ersoy. Milletlerin tarih ve medeniyetlerine ait güzellikleri, üstünlükleri, zaman zaman kendini derinden sarsan buhranlı kara günlerini gelecek nesillere aktarmaları gerekir. Bunun çeşitli yolları vardır. Fakat yollar arasında, duygu ve düşünceye yeni bir güç ve kimlik vermesiyle “edebiyat”ın ayrı bir yeri vardır. Hele edebiyatın içinde, doğrudan doğruya bir heyecan sanatı olan “şiir” ise, bu gücün çok daha özel ve etkili bir kullanım biçimidir. Müslüman Türk’ün ve Türk vatanının uğradığı her talihsizlik ve felaketi derin bir ıstırapla karşılayıp iman dolu gönlünde fırtınalar estiren Âkif de, bu anlayışla, Türkçeye, Türk edebiyatına Çanakkale şehitleri için söylediği şiir gibi, kahraman ordumuza ithaf ettiği İstiklâl Marşı gibi ve topyekûn Safahat’ındaki şiirleri gibi muazzam zaferler kazandırmıştır. Kara günlerini hatırlamayan milletler, aydınlık günlerinin kıymetini de bilemezler! Edebiyat, yalnız ferdiyetçi kalıp, aşkı, baharı, şarabı, zevk ve eğlenceyi terennüm etmek değildir. Milletlerin kara günlerinde sosyal acıları dile getiren, milletin vicdanı olan bir “vatan edebiyatı” vücuda gelir. Bu anlamda, Mehmet Âkif’in yaşadığı ve mücadele verdiği devir, edebiyat tarihimizin bir “vatan edebiyatı” devresidir. Bu devrede Âkif, vazifesini fazlasıyla yapanlardandır. Bakın size çarpıcı bir örnek vereyim: Ahmet Haşim, edebiyatımızın önde gelen şairlerinden biridir ve yedek subay olarak bizzat Çanakkale Savaşlarına katılmıştır. Ama bu tarihin akışını değiştiren destanî zaferle ilgili tek satırlık bir şiiri yoktur. Ama Âkif, tarihlere sığdıramayıp en son Şanlı Peygamberi’nin kucağına gönderdiği Mehmetçik’in başına herkesten önce Türkçeden eşsiz ve ölümsüz bir abide dikmiştir. Bu anlamda Çanakkale ve bilâhare Milli Mücadele dönemi edebiyatımızdan Mehmet Akif’i ve şiirlerini, çıkarırsak ne istiklâl aşkına ne de sahte medeniyetin temsilcisi batı emperyalizmi hakkında güçlü ve tesirli iki satır bulamayız.

Hamza YASA: Hocam, o zaman merhum Âkif'in sanat veya şiir anlayışı üzerinde durmak gerekmez mi?

 Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Tabi, onu ve her biri bir millî destan ve millî gurur kaynağı olan şiirlerini anlayabilmek için onun kişiliğini, edebiyat ve sanat anlayışının bilinmesi gerektiğine inanıyorum. ”Kendimi milletimin huzurunda gördüğüm günden beri sanattan ziyâde cemiyeti düşünmek istedim.” diyen Âkif, edebiyat ve şiir anlayışını şöyle özetler : “Şiir için, edebiyat için çerez diyenler var. Karnı tok, sırtı pek milletlere göre bu söz belki doğrudur. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten, çerezden evvel, yiyecek lâzım. Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatlı olursa olsun, libâs hizmetini, gıda vazifesini görmeyen edebiyat bize hiçbir şey söylemez.” Büyük şair, milletinin gönlündeki imanı, dilindeki güzel sesi duyan ve duyurandır. Mehmet Âkif, kelimenin tam anlamıyla böyle büyük bir şairdir. Her ne kadar dil ve edebiyat anarşisti gibi olarak yaşayan Nurullah Ataç gibiler, “Şiirden anlamak, Mehmet Âkif’in sanatkâr olmadığını anlamakla başlar.” şeklinde zırvalar savursa da, sormak lâzım: - Bugün sesi, Türk vatanının ufuklarında her gün yeni doğan güneşle beraber adı ve eseri selamlanan bir başka Türk şairi var mı?

 Hamza YASA: Sözün burasında İstiklâl Marşı’ndan söz açabiliriz herhâlde.

Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Gururla ve inançla söyleyelim ki, adını İstiklâl Marşı’na bir bayrak gibi sararak edebiyat ve ebediyet kervanına katılan Mehmet Âkif kadar Müslüman Türk’ün derdine ağlayan ve onun derdini kendisine dert edinen bir başka Türk şairi gelmemiştir, denilebilir. M. Âkif, ”Kaç hakiki Müslüman gördümse mezardadır.” dese de, kendisi hakiki bir Müslümandı; öyle inandı, öyle yaşadı. O, Millî Mücadele yıllarının karanlık ve kâbus dolu günlerinde hakiki bir Müslüman olarak ümidini hiç yitirmedi. Düşmanın Karesi (Balıkesir)’yi düşürdüğü haberi gelince, inançla;

Ey benim her taşı bir mâbed-i iman yurdum,

 Seni er geç bana bir gün verecek Mâbudum” diye haykırır.

 İzmir’in işgâl edildiği sıralarda yakın dostu Eşref Edip’le birlikte çıkardıkları Sebilü'r- Reşad dergisinde de: “Türklerin 25 asırdan beri istiklallerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen sabit bir hakikattir. Türkler İstiklalsiz yaşayamazlar.” diyerek dosta ümit ve güven, düşmana korku salan sesiyle gürlemektedir. İşte İstiklâl Marşı, böyle bir iman ve inanç taşıyan insanın dilinden dökülüp mısra mısra şiirleşmiş ve milletimizin iman ve inancının abidesi, istiklalinin marşı olmuştur. Onu çok seven merhum Nihad Sami Banarlı’nın diliyle söylersek; “İstiklâl Marşı’nı ne şöhrete, ne mevkie, ne servete ihtiyacı olan, esasen böyle şeylerden, birer taunmuş gibi korkup kaçan bir fazilet terennüm etmiştir. Şiir şâirine, şâir şiirine onun için o kadar çok yakışırlar.” Merhum Âkif, İstiklâl Marşı’nı benim değildir, diyerek Safahat’ına, malumunuz, almamıştır. Bu çok anlamlı olduğu kadar da düşündürücüdür. ”Niye?”sorusunun cevabını bulmak belki çok kolaydır. Ancak Âkif başka bir şeyler demek istiyor gibi. Bizce Çanakkale Şehitleri şiiri gibi, İstiklal Marşı’nı da M. Âkif sadece kendisi yazmamıştır. Bu şiirleri kâğıda heyecanını, imanını dökenle, aziz vatan toprağına kanını dökenler müşterek yazmışlardır.

 “Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli;

 Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli!” diye yalvarıp, muradına erdiği anda da ;

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;

 Her cerihamdan, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,

 Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden nâşım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım!” mısralarını ilâhî bir huzur ve vecde kavuşmuş insanın ruh hâliyle, Muhammedî sevginin Mecnun’u, vatan ve istiklal sevgisinin çelikleşmiş iradesi Mehmetçik'in diliyle söyler gibi değil midir? Ona 'Şâir-i İlâhî' diyen Süleyman Nazif haksız mıdır?

Hamza YASA: İstiklal marşlarının milletler için önemi nedir? İstiklâl Marşı'mızın bizim milletimiz için önemi nedir ve bunu hangi özelliklerinden almaktadır?

 Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Milletlerin hür ve müstakil yaşama ülkü ve karakterlerini, onların kahramanlık ruhlarını dile getiren destanlaşmış ve bu arada bestelenmiş şiirlere 'millî marş' veya 'istiklâl marşı' adını verebiliriz. Her millet için millî marşlar ,anlamlarını milletçe girişilmiş tarihî olaylardan alan ve 'bayrak ile birlikte millî birliği, millî istiklâli ifade eden sembollerin en başında gelir. Bizim İstiklâl Marşı'mız da, anlamı ve özü itibariyle İstiklal Savaşı'mızın o çetin günlerinin hatıralarıyla doludur. Yüce milletimizin ve onun gözbebeği kahraman ordumuzun iman ve istiklal merkezli coşkun duygularını mükemmel bir biçimde ifade eder. Bu açıdan, milletimizin binbir çaresizlik içinde 'Yedi Düvel' tabir olunan saldırgan ve emperyalist güçlere karşı verdiği mücadelenin, Mehmetçiklerimizin kanlarıyla yazılmış, eşsiz ve tarihlere sığmayan kahramanlık destanıdır. Tabiî ki, bu destan şiirin şâiri de, bu büyük milletin bağrından çıkmış büyük evlâdı Mehmet Âkif Ersoy'dur. Bu çelikleşmiş irade ve imanın âbide şiirinin nasıl bir inanç ve imanla ve hangi şartlarda yazıldığını merhum Âkif anlatır. Ancak, burada kendime ait bir tespit veya hatıramı anlatmak isterim. İlkokuldan itibaren İstiklâl Marşı'mızı her Türk gibi defalarca okumuşluğum vardı, ama inanın İsktiklâl Marşı'mızı yedek subay öğrenciliğim sırasında, biri yemin, diğeri de rütbe töreninde olmak üzere iki defa, okuduğumdaki kadar şiddetli ve tarifsiz millî duygularla okuduğumu hatırlamıyorum. İşte o zaman Mehmet Âkif'in bu şiiri hangi duygularla yazdığını ve niçin 'Kahraman Ordumuza' ithaf etmiş olduğunu daha iyi anladım. Gerçekten İstiklâl Marşı'mız, gerek şiir olarak, gerekse de söyleyiş güzelliği bakımından diğer milletlerin millî marşları ile kıyaslanamayacak kadar üstün değere sahiptir.

Hamza YASA: Merhum Âkif'in insanî özellikleri hakkında neler söylenebilir?

Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Burada şunu özellikle belirtmek isterim: Merhum Âkif'in en üstün tarafı 'adamlık cephesi' dir. Bence Türk insanına onun asıl bu cephesi anlatılmalıdır. Özellikle yeni neslin onun 'adamlık cephesi'nden alacağı çok şey var. Çok sağlam bir karaktere sahip olan Âkif'in insanî ve ahlaki meziyetleri her şeyden üstündür. Kelimenin tam anlamıyla davasının adamı olan Âkif, kimsenin önünde eğilmemiş, 'Kırıl, ama eğilme!' derken; 'Şudur cihanda en beğendiğim meslek / Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek' sözleriyle de doğru sözlülüğün, mertliğin zirvesine çıkar, çıkarır. Her ne demiş ise hayatında onu harfiyen uygulamış olan Âkif, her toplumda az bulunur ve yetişir cinsten bir ahlak ve ülkü adamıdır. O, hiçbir zaman ileri sürdüğü düşünce ve ilkelere ters düşen bir hayatın içinde olmamış, inandığı davayı sonuna kadar savunmuş, ahlakı ve karakteri itibarıyla örnek bir Türk büyüğüdür. Bir ahlak abidesi olan Âkif'in bu anlayışı da çok berraktır:

 'Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır;

 Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.' Merhum Âkif, 27 Aralık 1936'da ölünce Tan gazetesinde yazan ve Âkif'le fikir birliği içinde olmayan Hüseyin Cahit Yalçın, onunla ilgili bir yazı yazarak fikrinin ve kaleminin namusuyla şunları söylüyor: 'Mehmet Âkif Bey öldü. Ben onun tabutu karşısında hürmetle eğiliyorum. Ama hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, Mehmet Âkif Bey ile ilgili yakından ve uzaktan bizim bir beraberliğimiz yoktur. Bir fikir beraberliğimiz yoktur. Onunla tek ortak noktamız vatanperverliğimizdir. Niçin Mehmet Âkif Bey'in tabutu karşısında hürmetle eğiliyorum? Çünkü Mehmet Âkif Bey, çok doğru bir adamdı, çok dürüst bir adamdı. Bir ahlâk âbidesi hâlinde yaşadı ve öldü. İnandıklarının dışına çıkmadı. Hiç kimseye dalkavukluk yapmadı. Neye inandıysa onu söyledi. Onun için kendisini takdirle ve rahmetle anıyorum.' Ortalıkta bir sürü kalemşorun basın dünyasında cirit attığını düşünüyorum da...

 Hamza YASA: Hocam, Mehmet Âkif bir İslam şairi olarak bilinir. Onun İslamiyet’i idrak ediş ve yaşama biçimi hakkında neler söylenebilir?

 Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Evet, doğrudur; merhum Âkif, gerçek bir Müslüman, bu anlamda da gerçek bir İslam şairidir. Ancak onun bu cephesinin iyi bilinmesi ve anlatılması gerekir, diye düşünüyorum. Âkif'e göre 'Müslümanlık, insanlara hakiki insanlığı öğreten, esaret zincirlerinin hepsini kıran, Allah'tan başka bir varlığa baş eğdirmeyen, Allah'tan başkasına el açtırmayan, hülasa en asil, en şerefli insanlık ülküsünü yaşatan bir dindir.' Yine ona göre;

 'Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır;

 Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.' Bu satırları okuyunca, Müslüman Türk'ün tarihi ve özellikle Çanakkale ve İstiklâl Savaşı yılları daha bir anlamlı canlanır gözümüzde. O, İslam’ı dosdoğru, Kur'anî ve Muhammedî manasıyla anlayan ve yaşayan bir insandır. Onun için cehalet ve miskinlik batağına düşmüş veya imanın ticareti ve “kadeve”siyle uğraşan din simsarlarına en büyük tokadı Âkif vurur:

 'İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin

 Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için'

 'Ölü dini değil - sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş,duracak dipdiri,durdukça zemîn'

'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı

 Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı' Yanlış anlaşılan ve anlatılan dine karşı olan Âkif, bizim insanımızın Allah'a karşı olan niyazlarını da şöyle hicveder:

'Başın sıkıldı mı kâfi senin o nazlı sesin!

 Çağır,ya kendisi gelsin,ya Hızrı göndersin.' Tembelliğin üstüne 'tevekkül' yaftası asanlara yine en şiddetli tokadı Âkif vurur:

'Çalış dedikçe şeriat,çalışmadın,durdun

 Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.

Sonunda bir de 'tevekkül' sokuşturup araya

 Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya '

 'Allah'a dayandım diye sen çıkma yataktan

Tevekkül bu mudur ey gidi nâdân?' İslâmiyet'in cahil ve bedbaht Müslümanların elinde hurafelerle doldurulmasından da en fazla rahatsızlık duyan Âkif'tir:

'Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar!

Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar...

Ataletin o mülevves teressübatı bütün!

 Nümûne işte biziz... Görmek isteyen görsün!' Ancak, hemen belirtelim, Mehmet Âkif'e göre dinin insan ve millet hayatı için vazgeçilmezliğini de göz ardı etmemek lazımdır.Ona göre din, cemiyetin yaşama iksiridir âdeta. Bunun için cemiyet hayatının manevi dinamiklerinin başında din gelir: 'Bu hissizlik ile cemiyet yaşar derlerse pek yanlış, Bir ümmet göster,ölmüş maneviyatı ile sağ kalmış.' Hatta Âkif, büyük milletlerin hep dindar olduklarını ve dinlerini her şeyden sağlam tuttuklarını belirterek günümüze de ibret alınacak bir mesaj gönderir gibidir:

'Hangi millettir ki efradında yoktur hiss- i din

 En büyük akvama bir bak:dini, her şeyden metin'

 Hamza YASA: Hocam, Mehmet Âkif'in Kurtuluş Savaşı sonrası gerici bir adam olduğu, hattâ fes'i giymek, şapka giyinmemek için Mısır'a kaçtığı söylenir durur. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN: Maalesef, Türkiye'mizde çeşitli yerlerde konuşulan, çeşitli dergilerde ve gazetelerde birtakım kimseler tarafından ileriye sürülen düzmece ve mesnetsiz bir iddiadır bu. Ancak hemen belirtelim ki, bu tür iddiaları ortaya atanların birçoğu kesinlikle Âkif'i tanımıyor. Tıpkı kişinin bilmediğinin düşmanı olması gibi... Bizim halkımız da maalesef çok okuyan ve araştıran eğitimli insanlardan oluşmuyor. Tabiatıyla ya birtakım kasıtlı insanlar ya da ona düşman olan kişiler veya birtakım cahil adamlar, bu milletin bağrından çıkmış büyük şairi, üstelik İstiklâl Marşı'mızın şairini karalama kampanyasıyla milletimizden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ama bu yanlış propaganda tutmamış, tutmayacaktır. Çünkü 'Güneş balçıkla sıvanamaz!', çünkü bunların gerçekle alakası yoktur. Bir kere merhum Âkif'i gericilikle suçlayanlar insaf etsinler, acaba bu ülkede bugün bile gericiye düşman olan ve bu hastalığı kendine dert edinip onunla mücadele eden kaç şairimiz çıkmış? Âkif'e göre bizim en büyük düşmanımız cehalettir. Aslında ilk emri 'Oku!' olan dinimizin ve 'Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz!' diye buyuran Hz. Peygamberin de işaret ettiği düşman, taassup ve cehalettir. Bu taassubu ve cehaleti ortadan kaldırmadıkça 2000'li yılları idrak ettiğimiz bugünlerde Türkiye'mizi çağdaş medeniyet seviyesine yükseltmek ve insanımızı birbirini sevip sayan insanlar olarak huzura kavuşturmak mümkün değildir. Âkif'e göre en büyük düşman cehalettir, dedik. Bakın O, bunu şiirlerinde açıkça ortaya koyuyor ve ondan “hakiki hasım” diye söz ediyor:

'Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel:

 Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!' Mehmet Âkif, bir zamanlar ilmin kucağına İbn-i Sina ve Uluğ Bey gibi büyük ilim adamlarını bugün yetiştirememiş olmamızdan dolayı acı çeken bir ruh: 'İbn-i Sinaları yüzlerce doğurmuş iklim Tek çocuk vermiyor âguşuna ilmin, ne akîm' O şiirlerini topladığı Safahat adlı kitabında, 20. yüzyılın parlayan yıldızı Japonlardan da bahsediyor:

 'Sorunuz şimdi Japonlar da nasıl millettir?

 Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!

Şu kadar söyleyeyim : Din-i mübînim orada,

 Rûh u feyyâzı yayılmış,yalınız şekli : Buda.

 Siz gidin, saffet-i İslâm'ı Japonlar'da görün!

O küçücük boylu, büyük milletin efradı bugün

 Müslümanlıktaki erkânı sıyanette ferîd;

 Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid.' .... Japonların bugünkü durumu ortada, oysa kalkınma hamlesine onlarla birlikte girmiş idik. Japon mucizesini 60 - 70 yıl önceden gören Mehmet Âkif gerici, öyle mi? Âkif, Safahat'ında Asım adıyla sembolleştirdiği ideal Türk gencinin şahsında Türk gençlerinin bir an önce Almanya'ya Berlin'e gitmelerini ve orada atom ilmi ile uğraşmalarını ve bir an önce de Türkiye'ye dönmelerini, Batının teknik gücü ve ilmi ile köprü kurmalarını istiyor: 'Bu cihetten hani hiç yılmasın oğlum gözünüz; Sade Garb'ın yalnız ilmine dönsün yüzünüz. O çocuklarla beraber gece gündüz, didininiz; Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin Fen diyarında sızan nâmütenâhi Hem için hem getirin yurda o nâfi suları Aynı membaları ihya için artık burada Kafanız işlesin, oğlum,kanal olsun arada. Yarının ilmi nedir, halbuki ? Gayet müthiş: 'maddenin kudret-i zerriyyesi' uğraştığı iş. ... Hani bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz; Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz!' Şimdi düşünmek lazımdır, bu sözleri söyleyen, şiirleştirerek Türk gençliğine ideal olarak aşılamaya çalışan, üstelik fen bilimleri tahsili yaparak bugünkü Veterinerlik Fakültesini birincilikle bitiren bir insana nasıl gerici denilebilir; geri kafalı veya çağdışı fikirler taşıyan bir ham softa gözüyle bakılabilir? Gelelim, Mısır'a şapka'yı giymemek için kaçtı... hezeyanına: Bir kere Mehmet Âkif Mısır'a 1921'den sonra gitmiş, Şapka İnkılâbı ise 25 Kasım 1925'te ilân edilmiştir. Bunun yanında herkes biliyor veya fotoğraflarından görüyor ki, Mehmet Âkif, her biri birer frenk giysisi denilecek pantolon, ceket, frenk gömleği giyip kravat takmadı mı? Yani bunları yapan Âkif kâfir olmuyor da, fesin yerine şapka giyince mi kâfir oluyor ve bütün bunları bu büyük adam bilmiyor, birkaç kendini bilmez biliyor!.. Bütün bunlar kuru birer iftira, mesnetsiz ve çirkin karalamadan öteye gitmeyen çirkinlikler... O hâlde gerçek sebep nedir denirse, bunu her yenileşme devrinin buhranları içinde görülegelen olaylardan biri olarak görmek lazımdır. Yoksa fes'le şapka'yla hiç mi hiç ilgisi yoktur. Kaldı ki, fazla kalamamış, hastalığı ortaya çıkınca da, Mısır'da ölürüm de, vatanımda ölemem korkusu ile hemen canından aziz bildiği vatanına dönmüştür. Üstelik son günlerinde kendisi yapılan mülakatlarda, zannedilenin tam tersine Kurtuluş Savaşı'nın muzaffer komutanı ve Devlet'in kurucusu Mustafa Kemal Paşa'ya hep bağlılığını ve inancını belirtmiştir. Nitekim, İstiklâl Marşı'nda zaferin kazanılacağından 'Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın' bir şekilde emin oluşunu 'başımızdaki adam... Kim olsaydı inanırdı ...' sözleriyle dile getirmiştir. Bunun için büyük Türk milletinin bağrından çıkmış büyük evlatlarını karalamak, onları birbirine düşmanmış gibi göstermek düşmanlarımızdan başkasının işine yaramaz. Hepsini iyi tanımak, fikirlerinden istifade etmek, hizmetlerini ve kendilerini hayırla yad etmek gerekir. Daha birçok özelliği ve hizmetleri olan ve de yeni nesle gerçek kimliği ile tanıtmak mecburiyetinde olduğumuz bu büyük insanı, vatan ve İstiklal şairini ölümünün 75. yıldönümünde bir kere daha rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

 Hamza YASA: Hocam elinize dilinize sağlık; inşallah yine böyle yüreğimizi titreten başka bir sohbette buluşmak üzere çok teşekkür ederim.



TRAKYA ÜNİVERSİTESİ GENEL SEKRETERLİK KRİZİ

MİLLİ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN: “YETKİ TBMM’DE, DEĞİŞİM VERİYE VE TOPLUMSAL MUTABAKATA DAYANMALI”

EDİRNE'DE 43 BİNİ AŞKIN ÖĞRENCİ KARNE ALDI

CUMHURİYET TARİHİNE BİRAZ SAYGI: YÜZ YILLIK OKULU KAPATMAYINIZ!

EDİRNELİ ÖĞRENCİLER AVRUPA MUTFAKLARINDAN PARLADI: BUDAPEŞTE'DEN TEŞEKKÜR BELGESİYLE DÖNDÜLER!

EĞİTİM-İŞ’TEN PROJE OKULLARI UYGULAMASINA SERT TEPKİ: “BU BİR TASFİYE OPERASYONUDUR

EDİRNE LİSESİ ÖĞRENCİLERİ VE MEZUNLARINDAN SOSYAL MEDYADA #öğretmenimedokunma KAMPANYASI

İYİ PARTİ EDİRNE MİLLETVEKİLİ PROF. DR. MEHMET AKALIN; BİLİM GERİ PLANDA MI?

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. MUSTAFA HATİPLER’DEN AKADEMİK YIL DEĞERLENDİRMESİ

SADUN GÜRKAN AVUKAT OLDU

ŞEHİT ÜSTEĞMEN TUĞRUL ÖZSU SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI

LALAPAŞA’DA KADINLAR ŞALVAR GECESİYLE GELENEKLERİNE SAHİP ÇIKTI!

ETSO BAŞKANI SEZAİ IRMAK’TAN KURBAN BAYRAMI MESAJI

EDİRNE'DE ENGELLİLER HAFTASI COŞKUSU: PİKNİKTE DOSTLUK, EMPATİ VE DAYANIŞMA KAZANDI

EDİRNE GAZETESİ 63 YAŞINDA

İZZET AKKAN HAYATINI KAYBETTİ

TARİHİ CİĞERCİ BAHRİ BEY'İN (Dinar) ADI EDİRNE’DE  YAŞAYACAK.

İYİLİK KELİMESİNİN HAYAT BULDUĞU ADAM BAHRİ DİNAR

ALTUNHAN AİLESİNİN ACI GÜNÜ

BAKANLAR SELİMİYE ’NİN GÖLGESİNDE BULUŞTU

VALİ SEZER KRİZİ ÖNLEDİ! TARIMSAL FELAKETİN EŞİĞİNDEN DÖNÜLDÜ

DİKKAT: KAVURUCU SICAKLAR ÇARŞAMBA'YA KADAR DEVAM EDECEK!

SEVR'İN ÖLÜM FERMANINDAN, LOZAN'IN  BAĞIMSIZLIK MÜHRÜNE.

24 TEMMUZ: GAZETECİLİĞİN DİRENİŞ GÜNÜ

DSİ GENEL MÜDÜRÜ BALTA, EDİRNE'DE KURAKLIKLA MÜCADELE ÇALIŞMALARINI YERİNDE İNCELEDİ

DSİ GENEL MÜDÜRÜ SU KRİZİ İÇİN EDİRNE’YE  GELİYOR:

MERİÇ NEHRİ KURURKEN, BİZ NEYİ BEKLİYORUZ?

EDİRNE TARIM İL MÜDÜRÜ ATİLLA BEYAZIT İÇİN TAYİN İDDİASI

EDİRNE’YE KAVURUCU SICAKLAR GELİYOR!

KAPIKULE'DE 26 KİLO SKUNK YAKALANDI: ULUSLARARASI UYUŞTURUCU AĞI ÇÖKERTİLDİ

EDİRNE'DE 10 YILLIK ERİŞİLEBİLİRLİK SINAVI: ENGELSİZ MECLİS SAHADA

KİTABINI “EDİRNE BASIN EMEKÇİLERİNE ” İTHAF ETTİ

KEŞFETTİĞİNİZ BU GENÇ DEĞERİ  BAŞOĞLU'NUN İNSAFINA TERK ETMEYİN VALİ BEY!

AİLEMİZİN ACI GÜNÜ

GAZETELERİ YAŞATMA MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK

BAYRAM ÖNCESİ BÜYÜK FACİA

OTOPARKTA SİLAHLI ÇATIŞMA

SOSYETE MANAVI AYDOĞAN

KOMSER

Her İnsan Bir Hikâye“TARİHİ CİĞERCİ BAHRİ BEY ”İÇİMİZDEN BİRİ

AK PARTİ’DEN KIYIK CADDESİ’NDEKİ BETON REFÜJ UYGULAMASINA SERT ELEŞTİRİ

TÜRK-İŞ VERİLERİ ALARM VERİYOR: YOKSULLUK SINIRI ASGARİ ÜCRETİ DÖRT'E KATLADI!

CHP’DE KONGRE SÜRECİ BAŞLIYOR BALKANLI: “DEMOKRATİ YENİLENME SÜRECİ BAŞLADI”

VALİ SEZER KRİZİ ÖNLEDİ! TARIMSAL FELAKETİN EŞİĞİNDEN DÖNÜLDÜ

RECEP GÜRKAN ’DAN CHP’YE KRİTİK MESAJLAR: “KOLTUĞU BIRAKTIK AMA SİYASETİ DEĞİL ”

DİKKAT: KAVURUCU SICAKLAR ÇARŞAMBA'YA KADAR DEVAM EDECEK!

MEMUR SENDİKALARI SAHADA KONUŞTU, ŞİMDİ SIRA MASADA

SEVR'İN ÖLÜM FERMANINDAN, LOZAN'IN  BAĞIMSIZLIK MÜHRÜNE.

ŞEHİT ÜSTEĞMEN TUĞRUL ÖZSU SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI

24 TEMMUZ: GAZETECİLİĞİN DİRENİŞ GÜNÜ

DSİ GENEL MÜDÜRÜ BALTA, EDİRNE'DE KURAKLIKLA MÜCADELE ÇALIŞMALARINI YERİNDE İNCELEDİ

MERİÇ NEHRİ ALARM VERİYOR: DSİ GENEL MÜDÜRÜ EDİRNE’DE SAHAYA İNİYOR

CUMHURİYETÇİ VATANSEVERLER PARTİSİNDEN LOZAN'IN 102. YILI MESAJI

DSİ GENEL MÜDÜRÜ SU KRİZİ İÇİN EDİRNE’YE  GELİYOR:

YAĞLIK AYÇİÇEĞİNDE YERLİ ÜRETİM GÜÇLENİYOR

YENİ MAHSUL AYÇİÇEK BORSA’DA SATILDI

ÇİFTÇİLERE ZORUNLU BAĞ-KUR UYGULAMASI BAŞLADI!

MERİÇ NEHRİ KURURKEN, BİZ NEYİ BEKLİYORUZ?

EDİRNE TARIM İL MÜDÜRÜ ATİLLA BEYAZIT İÇİN TAYİN İDDİASI

EDİRNE’YE KAVURUCU SICAKLAR GELİYOR!

KAPIKULE'DE 26 KİLO SKUNK YAKALANDI: ULUSLARARASI UYUŞTURUCU AĞI ÇÖKERTİLDİ

EMEKLİNİN MAAŞINA BANKA HACZİ DÖNEMİ BAŞLADI

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ GENEL SEKRETERLİK KRİZİ

AV. ÇAĞRI MUŞTU HAKKINDAKİ İDDİALARA AVUKATINDAN TARTIŞMALI SAVUNMA

TABAKOĞLU TEKİRDAĞ ŞEHİR HASTANESİ BAŞHEKİMİ OLDU.

15 TEMMUZ  İHANETİNİ UNUTMA, ÇİFTE STANDARDI DA GÖR !

EDİRNELİ PEHLİVANLARA ÖZTRAKYA AŞ.'DEN ALTIN ÖDÜL

AK PARTİ EDİRNE'DEN “TERÖRSÜZ TÜRKİYE ” VURGUSU: 41 YILLIK DEFTER KAPANIYOR

DERVİŞOĞLU EDİRNE'DEN SESLENDİ: “CUMHURİYETİ YIKTIRMAYACAĞIZ, TÜRKİYE-Yİ TÜRKSÜZLEŞTİRMEYECEĞİZ!”

KIRKPINAR AĞASI UFUK ÖZÜNLÜ: “KALICI ESERLER BIRAKMAK İSTİYORUM”

Yükleniyor